SAKLI BİR KOY: KARABURUN DOLUNGAZ KOYU
İzmir Karaburun Bisiklet Turu İkinci Gün (Balıklıova – Dolungaz Koyu)
Karaburun bisiklet turumuzun ikinci gününe Dolungaz Koyu’nda gözümüzü açıyoruz. Eğer birinci günü atladıysanız buradan okuyabilirsiniz.
Dün gece kelimenin tam anlamıyla deliksiz bir uyku çektik. İstanbul’un gürültüsünden uzakta uyumak gerçekten harika bir his. Şehirde bizi uyandıran araç kornalarıyken, bu sabah bizce çok daha sevimli olan balıkçı teknelerinin motor sesi oldu. Karaburun çevresinde balıkçılık haliyle yaygın. İlerleyen günlerde balık çiftliklerini sık sık göreceğiz.
Yarımada’da İlk Kahvaltı
Keyifle güne gözlerimizi açtıktan sonra kahvaltı için hazırlığımıza başlıyoruz. Normalde domates, peynir, salatalık, salam vs. ile birlikte dolu dolu bir kahvaltı sofrası hazırlardık. Ancak artık faaliyetlerde daha doyurucu, enerji kaynağı yüksek ve zaman açısından da tasarruf sağlayan yulaf ezmesini tercih etmeye karar verdik. Hemen yulafı su ile haşlıyoruz. Üzerine de doğranmış taze elma ve kuru üzüm ekliyoruz. Afiyetle de yedikten sonra çadırı ve bisikletleri toparlayıp, yola koyuluyoruz. Saatler 10.30’u gösteriyor.
Bugünkü hedefimiz Mordoğan, Ardıç ve Kaynarpınar’ı geçip, Karaburun merkeze varmak. Son noktamız Karaburun merkez değil. Hemen 5 kilometre ilerisindeki Dolungaz Koyu.
Koy Cenneti: Karaburun Yarımadası
Karaburun olağanüstü güzellikte koylara sahip. Dolungaz Koyu’na kadar Ayı Balığı Koyu, Ardıç Koyu, Boyabağı Koyu gibi koyları gördük. Ancak bisiklet turunda amacımız Karaburun Yarımadası’nı bisikletle turlamak ve keşfetmekti. Bu nedenle tüm koylara, hatta hiçbirine, inemedik. Sadece çadır kuracaksak indik. Kaldı ki koylar da yoldan birkaç kilometre aşağıda kalıyor. Yüklü bir tur bisikleti ile yeniden ana yola çıkmak zor olabiliyor. Neden bu koyları atladınız diye sorarsanız yanıtı bunlar. 🙂 Deniz tatili için değil, bisikletle turlamak için Karaburun’a geldik.
Hemen yola geri dönelim… Artık hafif rampalar karşımıza çıkmaya başladı. Yasemin zaman zaman ara verip, dinlenerek yokuşları öğlene kadar çıkmaya devam etti. Bisikleti gerçekten ağırdı ve öğlen olduğunda artık gücü iyice azalmıştı. Hemen yol üzerinde gördüğümüz ufak bir restorana girdik. Burada acıkan karnımızı doyururken, maden suyu ile de kaybettiğimiz mineralleri geri almaya çalıştık. Eylül’ün 19’u olmuştu ancak bizi yolda zorlayan, Yasemin’in de gücünü emen en önemli şey sıcaktı. Hava 30 dereceydi ve bu sıcakta o yokuşları, bu kadar yükle çıkmak gerçekten eziyet olabiliyordu. Restoranda biraz daha oyalandık, güneş az da olsa belki etkisini kaybeder ya da bir bulut ziyaret eder diye… Ancak umduğumuzun olmayacağını anlayınca pedallamaya devam ettik.
Her Zorluğun Bir Güzel Yanı Var
Karaburun Yarımadası’nın bu yakası gerçekten çok güzel. Yol boyunca görsel bir şölen yaşatıyor bize.
Acele etmiyoruz. Yolun tadını çıkararak pedallıyoruz. Bol bol fotoğraf molası veriyoruz. Böylece Dolungaz Koyu’na akşam üzerine doğru varıyoruz. Henüz daha havanın kararmasına var. Ancak bir sorunumuz var. Kamp kuracak yer bulmamız lazım. Dolungaz Koyu’nda Şirin Baba Kamping diye bir işletme var. Konaklama için kendilerine gitmek gerekiyor. İşletmeyi bilmiyorum, belki de gerçekten iyi bir kampingdir, bir yorum yapamayacağım. Ancak biz kampinge girmek istemiyoruz. Çünkü alabileceğimiz bir hizmet yok. Fakat yine de koya girmek için burada kalmamız gerekiyor. Buna sinirleniyoruz işte. Kampingler belli bir alanda hizmet verebilir ancak koyun tamamını kapatması gibi bir durum hiç de mantıklı değil. İsteyen kampinglerin imkânlarından yararlanarak konaklayabilir, istemeyenler ise imkanlarından yararlanmaz ve ayrı bir noktada çadırını kurabilir.
Yapacak bir şey yok gibi… Koya ulaşmak için ana yoldan aşağıya bozuk bir yoldan inmiştik. Tekrar yukarı çıkmak ve yola devam ederek kamp yeri aramak bize inanılmaz bir zaman kaybı olacaktı. Aşağıdan gelen araçlara soruyoruz. Şirin Baba Kamping’in kişi başı 75 TL istediğini öğreniyoruz. Kararlıyız, kampinge girmeyeceğiz. Gerekirse sahilden uzak, bir zeytin ağacının altına kurarız. Google Maps’i kontrol ederek nerelere çadır kurabiliriz diye bakınıyorum.
Karaburun’da Sadece Bize Özel Bir Koy Var
Tam o sırada haritada Dolungaz Koyu’nun hemen arkasındaki bir yer dikkatimi çekiyor: “Adsız Beleş Kamping” adıyla işaretlenmiş. Haritada ufak bir koy gibi gözüküyor. O tarafa doğru sürüyoruz. Evet, doğru noktadayız. Aşağıda denize sıfır kurulan çadırları görüyoruz. Kalabalık diyemeyiz ancak yine de var birileri. Yasemin’den ayrılıp biraz daha ilerliyorum. Gözüme aşağıda ufacık bir koy çarpıyor. İnanılmaz güzel ve bomboş… Sadece buraya nasıl ulaşılabilir? Neden bu insanlar acaba gidip oraya çadır kurmamış. Çünkü ulaşmak birazcık zahmetli gibi duruyor. Önce bir seti aşmak gerekiyor, sonrasında 150 metre kadar yürümek ve sonra azıcık da aşağıya inmek gerekiyor. Tabi ki “bizimde bunu yapacak halimiz yok” diyecek karakterde insanlar değiliz. Zoru ve eziyeti seviyoruz. Hemen herkesin bakışları arasında devam ediyoruz. İki tane köpek de peşimize takılıyor. Yasemin beklerken ben bisikletimi itekleyerek seti tırmanıyorum. Sonra bisiklet elimde ufacık koya doğru gidiyorum. Koyu gördüğümde “işte bu” dedim. Tamamen bize özel bir koy. Kimsecikler yok. Hemen köpeklerle beraber dönüp, Yasemin’i ve bisikletini alıyorum. Pırıl pırıl bir deniz, denizin hemen üzerinde bir teras (ki çadırımız buraya gelecek), gözden uzak bize özel bir alan.
Denize Kavuşuyoruz
İki gündür 30 derecede bisiklet sürünce toz, ter her şey birbirine karışıyor. Haliyle çok da hijyen içerisinde olduğumuz söylenemez. Çadırımızı kurmadan hemen üzerimizi değiştiriyor ve denize iniyoruz. Kendimizi pırıl pırıl suya bırakıyoruz. Bütün gün pedal çevirirken ısınan kaslarımız, soğuk suya girince kendine geliyor. Kaslarımızla birlikte bizi de su dinçleştiriyor. Bir süre suyun tadını çıkararak, yüzüyoruz. Gündüzleri 30 derece ama akşamları da serin oluyor haliyle… Üzerimizi değiştiriyor, çamaşırlarımızı kurutmak için ip geriyor ve sonrasında çadırımızı kuruyoruz. Yine harika bir noktada kamp yapacağız…
Çadırımızı da kurduktan sonra sıradaki akşam yemeği var. Bugün menüde domatesli ve biberli bulgur pilavı ve ev yapımı tarhana çorbası var.
Türkiye’de Bisiklet Turculuğunun Simge İsmi: Gürkan Genç
Biz çadırı kurarken iki genç koya gelip, yanımızdan geçerken bizi selamlıyor. Koyda üstlerini değiştirip, wetsuit giyiyorlar. Hava kararmak üzereydi. Eşyalara göz kulak olmamızı rica edip, gözden kayboldular. O ara biz de yemeğimizi yiyip denizi seyretmeye başladık. Çayımızı yudumlarken, sanırım bir saat kadar geçmişti, sudan çıktılar. Hava kararmıştı. Ben de yanlarına indim. Ufak bir sohbete daldık. Kendileri İzmir’de çalışıyorlarmış. Hafta sonu için Karaburun’a gelmişler. Biraz suyun altından konuştuk. Sonra “siz ne yapıyorsunuz?” diye sordu. Kendisine bisikletle yarımadayı turlayacağımızı söyledim. Güldükten sonra sadece “delisiniz” dedi. Oysa bu sadece küçük bir tur… Çok daha büyüklerini yaptık. Hadi bizi kenara koyuyorum, dünyayı gezen birçok turcu var. Bunlardan biri de bize ilham ve cesaret veren Gürkan Genç. Kendisini anlatmak için kelimeler yetmez. O yüzden tanışmadıysanız hemen www.gurkangenc.com adresine gitmenizi, yazılarını keyifle okumanızı ve kendisini tanımanızı şiddetle öneriyorum.
Su altını keşfeden bu iki arkadaşla vedalaştıktan sonra bize eşlik eden iki köpeği de beslemeyi ve sularını tazelemeyi unutmuyoruz. Ardından da çadırlarımıza geçip, sadece dalga seslerinin olduğu bir uykuya kendimizi bırakıyoruz…
İzmir Karaburun bisiklet turumuzun 3. gününü okumak için tıklayın!